11 Nisan 2008 Cuma

Kendisi de PDA üyesi olan Cem bey, 10 Nisan perşembe günü Açık Radyo'daki 'Toprak Ana' programında, 'Bal üretimi ve Sorunları'na yer verdi.
Dinlediklerimden öğrendiklerime göre, Türkiye'de geçen yıldan buyana kuraklık nedeniyle yeterli bal üretiminin olmaması, balın bulunmaması tamamen yapay bir sorun.
Büyük bal Firmaları, (programda adları da verildi) tümüyle ekonomik nedenlerle kar marjlarının düşmesiyle ilgili kaygılardan dolayı bu görüşü yayıp piyasayı etkilemeye çalışıyorlarmış.
Doğal katkısız bal, yerel üreticiler tarafından sınırlı miktarlarda elde edildiği için çok büyük tonajlı alım yapan firmaların işine gelmiyor.
Onlar da ' Türkiye'de bal yok, Arjantin'den ithal etmek zorunda kalıyoruz.' diyerek son derece spekülatif haberler uçuruyorlar.
Ayrıca şekerli su karışımıyla arılar manipule edilerek yapay balın tüketiciye dayatılması,çiçek ve bitki çeşitliliği bakımından zengin ülkemiz açısından hüzün verici!
Hemen her yörede,üstelik te ilerleyen bir iş kolu halinde Doğal Balımız var ve çok değerli...

Bu arada, özellikle kadın üreticilerin bal üretiminde gün geçtikçe çoğalmaları da, Toprak Ana programına katılan hanımlar tarafından aktarılması da sevindirici gerçekten.
Müjdeleyerek Bilgilerinize sunuyorum.
Ayrıntılı bilgi için: www.toprakana.org

3 Nisan 2008 Perşembe

KAĞITLI DENEYİM...

Datça'dan dönerken, ekim ayında Manisa-Akhisar'daki Çiftçi Ramazan'ın tarlasından topladığımız, sonbahar yeli almış pembe domateslerin çekirdeklerini yıkayıp, temizleyip kağıt havlu üzerinde kurutmuş ve karanlık yerde saklamştıştım.

Kuruyan tohumlar, kağıt havluya sıkı sıkıya yapışıp çıkmamakta israr edince , ben de daha fazla direnmeden oldukları gibi saklamayı yeğledim.

Tarımla ve yetiştiricilikle uğraşanlara sorduğumda ise, kağıdın selüloz olduğunu dolayısıyla doğal ürün olması nedeniyle çimlendirmede hiç sorun yaratmayacağı bilgisini almıştım.

Hatta,bir televizyon programında, tohumların yayılması için kağıtlar içine sarılıp kuşların beslendiği ortamlara bırakıldığına ilişkin yayın içimi biraz daha rahatlatmıştı.

Sonunda, 21 martta, kağıda yapışık tohumları, küçük parçalar halinde koparıp, torflu toprak örtünün altına diktik.

Büyük bir kare saksıyı çıtayla dörde böldük. Bir bölümüne akhisar pembelerini, diğerlerine de sırayla, kendi terasımızda geçen yaz yetiştirdiğim pembe çekirdeklerini ve sevgili Özden hanımın gönderdiklerini diktik ve etiketlendirdik.

28 mart sabahı, bir de ne görelim; akhisar pembeleri, çılgınca, yemyeşil, yemyeşil boyunlarını uzatmamışlar mı?...

Sevincimi varın siz tahmin edin.

Saksının diğer üç bölümünde de kıyasıya yarış sürüyor, da bakalım nasıl gelişecek ve evrilecek?...

İzleyelim, görelim...

1 Nisan 2008 Salı

İLK SÖZ...'Bir'den 'Biz' olduk.

Kim derdi ki; Yıllardır peşinde koşturduğumuz, zamanı gelince tezgahlarda yeraldığında soframızda baştacı ettiğimiz PEMBE DOMATES'i bir heyecan dalgasıyla hem taslağından yeşerteceğiz, hem de pespembe, pespembe toplayacağız, hem de yeniden tohumlarını toparlayıp,biriktirip başka Pembe Domates tutkunlarına vereceğiz...
Veeee....
Bu nedenle; bir Pembe Domates Gönüllüleri Zincirini giderek daha büyütüp uzatacağız...
Tüm bunlar H A R İ K A...
İkinci yılımda ben de diğer PDA'cılar gibi terasımda hem üretiyorum,hem tohumlarını toplamaya niyet ediyorum hem de bu amaçla yapılandırdığım blogumla sizlerle 'yarenlik' edeceğim.
'Bir'den 'Biz' yaratmak buna denir.
Değerli Avniye Tansuğ'a ve Mehmet Tansuğ'a teşekkürler.