30 Temmuz 2009 Perşembe

6 Temmuz 2009 Pazartesi

ÇİFTÇİ RAMAZAN'IN İKİRCİĞİ...DOMATA FİDELERİNİN YAPRAKLARINDAKİ LEKELER VE GECE GEÇEN VIZIR-VIZIR UÇAKLAR...

Yine yolculuk, yine Pembe Domates bulma umudu ve bu tutkuyla gide-gele dostluk kurduğumuz,ahbap olduğumuz Akhisarlı çiftçi Ramazan'a uğrama planımız...
Gidişimizden farklılıklarla,dönüşümüz...
Bir kere hava alabildiğine ısınmış yollarda da...Yeşilin koyusu azalmış, tarlalar boz'a niyetlenmiş,şırıl şırıl akan sular,ya incelmiş,ipliğe dönmüş, ya yerini kuma, mile bırakmış...
Böcekler cayırdamış...
Hatta hatta iyi bir şey de olmuş, gidişte içimi yakıp burkan,'Allah,Allah nasıl olur?' diye isyandan hezeyana sürükleyen, güzelim çamları, içini çekip yanmıştan beter edip ayakta öldüren kese(!)ler dallarda kurumuş.(kuruyasıcalar!) Hasta çamcıklar yeniden filizi filizi yeşermeğe döndürmüşler yeniden kendilerini...
İzmir ve hele Ula yakınlarındaki evlek evlek çam korularının sunturlu belası nasıl çileden çıkarmıştı beni, giderken anlatamam...
Neyse; az gittik, uz gittik,toprak çanak- çömlekçilerin adımbaşı çoğaldıkları, kavun sergilerinin sarı sarı yol kenarlarını süsleyip bezediği Akhisar'a vardık, İlyaslar köyünü geçtik ki; Çiftçi Ramazan'ın ulu dut'u belirdi bu sefer yolumuzun karşısında...
Geçtik, kollaya kollaya, yolların fatihi kamyonları...Mıcırda gıcırdatarak tekerlekleri,indik ki; Çiftçi Ramazan, altlarını masa-sandalyeyle bezediği gölgeli, gölgeli dutların arasından çıktı geldi, karşıladı bizi...
Kendisine de hanımına da pek benzeyen mavi gözlü, serpilmiş yakışıklı delikanlı oğullarıyla, kız torunlarıyla yol geçenleri ağırlayıp soluklandırmak için hazırladığı kır bahçesine buyur etti kırk yıllık dost haliyle....
Kızgın yolların yolcuları olarak gölgeyi bulmak gibi dostça karşılanmak ta güzeldi ama tıpkı sarı kavunlarla toprak güveç kap kacak gibi yıllardır git-gel alışık olduğumuz,kasa kasa dizilmiş sergide pembe domatesleri, gidişimizde olduğu gibi, bu kez de görememek burktu içimizi...''Aaaa, yine yok pembe domates'' dedik ikimiz de...
Belki de tarladadır, önden gidenler almıştır da bize kalmamıştır'' diye kovaladık düşüncemizi...
Öyle ya...olmadık şey miydi, hem de daha Çiftçi Ramazan bizi, biz o'nu tanımaz- bilmezken, ''Olma mı??? var var'' deyip, bir koşu çizmeleri bile giyip te, tarlaya girip kovalarla toplayıp getirdikleri...sonraları bizim de giyip çizmeleri, yaptığımız...
''Yokmuş!!!' ....Hadi bakalım...
'Çiçekteler taaa (daha)'' dedi güleç,sabırlı yüzüyle, sağlam güvence vererekten. Gidişteki gibi yineledi:''Bu sene çok yağışlı oldu ya, geç diktik fideleri toprağa ya, anca çiçekteler şimdi.''
Bir hoca,bir bilir kişi haliyle devam etti:
''Sizinkiler daha serinde ya, çiçek miçek yoktur sende,değil mi?'' dedi...Ben de, bana gelen haberleri söyledim, hatta telefonuma gönderilen fiizlerimin fotoğraflarını gösterip, bizimkiler de çiçekte..' dedim...
'Hadi,oturun' dedi, buyur etti bizi, torunlarının olduğu tarafa...Geçtik oturduk, dut altı gölgesi bile buhur buhur sıcaktı düpedüz...Sularını,Ramazan beyin kopyaları delikanlı oğulların getirdiği çayı içtik,ordan- burdan konuştuk.Güzel kız torunlarla, Çiftçi Ramazan beyin hanımıyla aileye dair sohbet...derken Çift Ramazan:
''Domata yapraklarında hastalık var bu yıl'' dedi,yüzünü gölgelendirdi ansızın bu söylediği... Fena halde ilgilendirdiğini görünce bizi, daha bildik,gördük, geçirdik edayla başladı anlatmağa:
Yapraklarda kara kara leke çok...Herkeslerin bahçesinde hem de.Sadece bende, onda değil,herkeste...Yalnız ağaç altına gelenlerde yok, biliyor musun?...
Anlatmasını sürdürdü:
Gece yatıyom, uyku tutmuyo bazen.Dikiyom gözümü yıldızlara,uykum gelene...Bakarkene,vızır vızır geçen uçaklara takılıyom...Gündüz neden geçmezler bu uçaklar da, gece bu kadar vızır vızır geçerler bizim buralardan,diyom...
Yüzünü yarı muzip, yarı bilmiş, yarı aydın,karmaşık bir gülümseme yoklayıp kalıyor,sürdürüyor anlatmasını:
Yoğusam,bu elalemin uçağı, ilaç mı salıveyoo topraklarımıza?... Baş ve işaret parmağını birleştirip uzatıyor ileri doğru, dikkatimizi çekiyor bedeniyle:
Bak! ağaç altındakilede bişşeycikler yok, ama tarlalarda çok...
Bunlar bişşeyler sıkıyooolar, ilaç de,zehir de...ne dersen de...
....................
Yorumsuz dinliyoruz geniiiş toprakların,meşekkatli çifçisini,can kulağımızla hem de...
Yineliyor, bizden ses gelmeyince:
Gündüz geçmeyyolar da gece vızır vızır geçeyyolar bu musibetler..
Bu, tertemiz toprak adamı çiftçi Ramazan'ın hezeyan yorumu..
Bizden aktarması...
Haaa, birşey daha geliyor aklımıza, ayrılırken.
Gidişte uğradığımızda, kendisine,ayaküstü,yeni çıkacak olan Tohum Yasası'ndan sözedip,yabancı tarım şirketlerinin kar ve çıkar oyunlarından dem vurmuştuk,hep konuştuklarımızdan....
O da,bize o topraklarda dedelerinin deneyimlerinden sözetmişti görmüş-geçirmiş çiftçi olarak...
Yoksa o tortusuz,temiz aklını ,vızır-vızır gece uçaklarına biz balkoncular, çelmiş olmayalım???