8 Nisan 2010 Perşembe

DOMATESLERİMİN HAZİN HİKAYESİ

Hatırlıyorum da,geçen sonbahar, bereketli geçen hasat dönemi sonunda,pembelerin kasalarını boşalttığımızda içim doygun,kendime güvenim yerindeydi.
Her yıl yeni bilgiler ve deneyimlerle,kavurucu sıcaklara,böceklere, alt kararmalarına ve daha birçok soruna yöntem geliştirmiş,her pembe domates yetiştirenden bir şeyler öğrenip kendimi neredeyse “eli tutulmaz yetiştirici” saymağa iyiden iyiye inandırmıştım.
İlk kez de bu yıl guruptan tohum istemedim. Kendi olgun, tombul,sağlıklı pembeleriminden özene bezene toplayıp sarıp sarmalayıp bütün kış sakladıklarımı yetiştirecektim.
Mart ayının ortalarında kadim yardımcım Bekir’in uyarısıyla; “ Hadi uyanma zamanı” deyip,tohumları toprağa yaydık, ettik, eledik.İşte hep bildiğimiz süreç…
Buarada, maydonoz ve nane serüvenimi, okuyanlar bilirler,onların tohumlarını gönderen değerli PDA üyesi dostumuz Tarık Anıl bey’in armağanı olan tarla domates tohumlarını da ektik.
Ondan sonra da büyük özenle gözümüz tohumları saklayan kara toprakta, bekledik durduk.
Soğuk gecelerde üstlerini örttük, gündüzleri güneşi ve esintiyi alsınlar diye açtık, korduk kolladık.
Demeğe kalmadı, misafir çekirdek-tohumlar baş göstermeğe başlamadılar mı?
Bizde bir sevinç, bir heyecan…Görmeyin gitsin.
Tarık beyin tohumlarının fideleri serpilip toraman,toraman büyüyorlar,benim pembelerden birrr kıpırtı yok…
Bekir başladı mırıldanmaya. “Acaba soğuk mu çarptı?”, “Toprak mı…” diye ikircikleniyor.
Ama…diyor, misafirlere de olurdu ne olduysa…
Bense,vesveseyi asla kondurmuyorum, “yok yok, bekleyelim daha, havalar serin gidiyor,ondandır” falan deyip geçiştiriyorum kuşkulu kuşkulu düşünceleri.
Gidip gelip, yemyeşil serpilenleri elllerimle sevip okşayıp,toprağın kara kısmına gözlerimi dört açarak bakıyorum, bakıyorum…Yoklar…
Sizlerden gelen öneriyle toprağı çatalla hafiften kabartıp,güneşe iyice çıkartmak ta umutlarımı desteklemediğini çok acıklı kabullenmekten başka yapacağım kalmadı artık.
En deneyimsiz dönemimde bile bu kadar acıklı, bu kadar bozguna uğramış hissetmemiştim kendimi.
Hem de bu kadar deneyim ve serüvenden sonra.
Şimdi başta Çiftçi Ramazan’a olmak üzere, siz domatesçi dostlarıma ne diyeceğim ben?
Haydi dost dostun halinden anlar da,her yıl hazıra konan komşulara dert anlatmam nasıl zor geliyor,sizlere anlatamam.
Diyeceğim o ki: Benim bu yılki tohumlarım yandı bitti yokoldu dostlar.
Pembelerim o l m a y a c a k!!!!
Tarık beyin armağanı olan,doğallığıyla avunacağım başka cinsten tarla domateslerimi bağrıma basacağım sevgiyle.
Bir yıl sonraya aranıza, yeniden tohum talebiyle dahil olacağım.
Ama belli olmaz, belki sizlerden bir ya da iki fide bulursam…
Kimbilir…

22 Ocak 2010 Cuma

PEMBE DOMATES'TEN SONRA...MAYDANOZLAR,NANELER VE SÜRPRİZZZZ....

Bir yaz boyu tohumdan fideye, fideden fidana,fidandan meyveye,meyveden hasada....sürüp gitti 'PEMBE DOMATES' yolculuğumuz...
Geldik güze...
Tüm doğanın güzelim sonbahar,renklerine, süslerine, takılarına bürünmesine karşın havayı serinletmesinden sonra dalında nazlanan pembelere 'hadi artık' demenin zamanı geldi, çattı...
Dalıyla, yaprağıyla nazlanan, büküm büküm büken fideleri yavaşça yerlerinden alınca, kasadaki toprak yapayalnız kalıverdi...
Bir de baktık, rengini koyulttu, terini soğuttu, bir içlendi, bir dudak büktü ki, bakanımızın içi buruldu, bir tuhaf oldu...
Sonbahar hüznüdür, gelir geçer, şenlenir dedik. Dedik ama kendimiz söyledik, kendimiz dinledik...
Güneşli, göçmen kuşların sesleriyle, serin serin esen yelle, 'nazını durultur' dediğimiz toprağımız ille de bir vergim istedi,biz de çaresiz 'olur' dedik.
Saldık toprağımızın yanlızlık serzenişini tüm Pembe domates yetiştiren dostlara...
Dedik böyle böyle: Bari bütün yaz, pembeleri çıngıl çıngıl dallarında büyüten,bizleri şenlendiren koyun gübreli, kınalı renkli,döküm döküm toprağımıza MAYDONOZ,NANE, FESLEĞEN tohumlarından bir yeşil emanet edelim, elinizi uzatır mısınız?...
Çok geçmedi ,PDA dostu TARIK ANILbey'den yanıt geldi...

GÖNDERİLER GELDİİİİ...
Kendi yetiştirdiği güzelim maydanozların tohumlarını, nanelerin fidelerini, tohumluk biberini hooop diye bir çırpıda gönderdi bizim nazlı toprağımıza...
'Toprağımızın sevinci bizim de neşemiz'...deyip kolları sıvadık, sonbaharın konuklarına...
Çoka kalmadı,koyu rengi aralandı,yeşilin rengi belirmeğe başladı...
Aman efendim, ondan sonra her güz güneşinin gününde serim serim nazlanan küçümen yapraklı yeşil bezeme nasıl sardı kasaları...
Yavru maydanozlar narin bedenleriyle ve arsız şımarıklıklarıyla yayılmacı,vakur nanelerse daha tek tek ama inatçı gövdeleriyle belirdiler ve serpildiler gün gün...

BU DA NE?....
Maydonozlar ellerini kollarını, gövdeleriyle beraber atı atıverirken her yere, yaprağı yaprağına benzemeyen başka yeşil taslaklar ittiriyorlardı şımarık arkadaşlarını...'Biz de Varız' diyorlardı, demelerine de...'Siz de kimsiniz öyle?' diye soru-sual ettiğimizde :'Amman ha, biz dostuz, düşman değil,deli ot hiç değil, bir yanlış etme!'' der gibi koşulsuz bağlılıklarını görkemlice sereserpe sunuyorlardı...
'Peki' diyorduk biz de,toprağımızı şenlendirdiğine bakılırsa, bizim de gönlümüz , niyetimiz sana inanmak...
'Tamam, bekleyin ' diyordu üç uzun yaprağıyla mini maydanoz dantellerine benzemeyen taslaklar...
Biz de geldik gittik bekledik, yattık kalktık seyrettik, yağmurda, rüzgarda vehmettik...
Hadiii ama... dedik ,sabırsızlandık.
Eğildik gözünün içine bakıp bakıp yapraklarını elledik...

BİR DE NE GÖRELİM...
Güneşin coşturup gevşettiği bir öğle zamanı bir de ne görelim ki, uzun yeşil yaprakların mahçup gizleyip sakladığı kök tomurcuğun bordo kırmızı yumrusunu görüverdik,'Aaaa' dedik, şaşırdık kaldık...
Birbirimize,toprağa,dantel dantel maydanozlara baktık baktık şenlendik,bayram ettik ki ne ettik...
Konu-komşu, eş-dost....kim varsa çevremizde seslendik.
'Pembe domates görmeğe alışkın komşu gözler, bu kez;'kem gözlerden sakınsın!' deyip dantel maydonozların gürbüz kırmızı pancar kardeşlerine iştahla bakıp,uzun ömürler dilediler...
Yaaa,işte böyle,pembe domates kasalarımızın,vergimli,cömert toprağının sonbahar hüznünü PDA dostu, gönüllü ciftçi AvukatTARIK ANIL bey,bir şölene çevirmiş, bir kucak mutluluk sunmuştu...