30 Nisan 2009 Perşembe


ÇİFTÇİ RAMAZAN'LA 'DOMATA' YARENLĞİMİZ...

PEMBE DOMATES ÜRETİCİSİ AKHİSARLI ÇİFTÇİ RAMAZAN'LA AYAKÜSTÜ SOHBET...

Yine baharın kışkırtmasıyla dayanamayıp, işi gücü,sorunları İstanbul'da bırakıp Datça'ya gitmek üzere yollara düştük birkaç günlüğüne de olsa...
Daha Bandırma Feribotundan inipte, yola koyulur koyulmaz, doğanın cümbüşü bizi sarıverdi.
Gamımız,kasavetimiz silikleşip soluklaştı, yerini gözlerimizi dolduran yeşilin, çiçeğin,böceğin coşkusu aldı.
Bu yıl geç gelen kışın ılık geçmesi ve sürekli yağışların olması,yıllardır kuraklıktan içi daralan toprakları,neredeyse İsviçre'nin göller bölgesini andırır hale sokmuştu...
Dağların tepelerin, sarı sarı açan çiçeklerin ve tabii ki yeşilin yansımasıyla takvim fotoğraflarını aratmayan 'buğulu' manzaralar, öylesine düşsel, öylesine masasılsıydı ki, keyfimizi sormayın gitsin.
Balıkesir'i geçip Akhisar'a yaklaştığımızda, yıllar yılı uğramadan geçmediğimiz ve sayesinde en lezzetli Pembe Domatesleri tanıyıp yediğimiz Çiftçi Ramazan'ın tezgahının açık, çardağının gerili olmasını diledik durduk.
Neyse dileğimiz tuttu, oğullarıyla birlikte çiftçi Ramazan bey, bu yıl maviye boyadığı tahta masa ve sandalyesini, cayır cayır ağustos sıcağında bile hep esen gölgeliğe kurmuş oturuyor, dostuyla yarenlik ediyordu ki, mıcırında durdurduğumuz arabamızı görünce, kırk yılık dost karşılamasıyla kalktı ayağa...
Mevsimi çoktan açmış yüzünün güneş çalığı rengiyle, kıvrılmış mintan kollarıyla çoktan tarlasını, toprağını hazırladığını belli eder tavırlarıyla kışı anlattı bir çırpıda...
Bu kış, ummadıkları kadar yağışlı,yağmurlu amma ılık geçivermişti de daha dün bile yağan yağmura şaşıp kalmışlardı.
Yıllardır kavrum kavrum kavrulan kurak toprakları bu yıl bayram ediyormuş ama yağış, ıslak derken, fideleri daha yeni dikmeğe davranmışlar anlattığına göre...
Geçen yıl, hiç dikmeyip dinlendirdiği topraklarında bu yıl yine 'dedelerinden' kalan pembe domata'ları yetiştirmeğe kararlıymış.
Hatta pembeler gibi dededen kalan ve fakat kendisinin dışında neslini tükettikleri küçük kiraz evladiyelikleri için de kararlıydı ve onun için de ağırbaşlılığından beklenmeyecek çocuk heyecanındaydı Ramazan bey...
Domata hikayelerini kulaklarımızı çok açıp, birkaç yıldır sözünü ettiğim bizim 'Pembe Domates Ağı'ndan (PDA) sözedince, kendini bizlerin koruyucu ve başöğretmeni yerine koyup, çok yakışan bilge kişi ifadeleriyle, bilgilerini, deneyimini anlattı da anlattı..
Biz de dinlerken, bir koca yılın pasından küfünden arındırdık içimizi, su içer gibi dinledik tatlı şiveli toprak adamını...
'Hiç mahsul yüzü görmemiş Dağ Toprağı'nın mucizelerinden başladı.
Beli kıvrılan fideciklerin bakır tozu almalarıyla önerilerine devam etti.
Bu yıl bizler onun gibi bahçede değilde kasalarda domata yetiştirsek te, 10-12 günde bir sulamayla yetinmemiz gerektiğini ancak, kasalarımızın ya da diki yerlerimizdeki toprağın derinliğinin verimimizi çok etkileyeceğini söyledi.
Son olarak ta, ' Biz dedelerimizden öyle gördüğümüz için söylüyom, toprağa kükürt karıştırmak kök çürümelerine iyi gelir' diyerek ,çekingen ifadeyle 'karışım' önerisinde bulundu.
'Kimyasal mı dersin şimdi sen buna, bilmiyom ama biz dedelerimizden böyle gördük, niye olsun ki?' diye çekincesini evirdi çevirdi durdu beyninde de dilinde de.
Bu yılki heyecanı ve coşkusu, hiç üşenmeden dağ-tepe çıkıp toplatıp getirdiği 'dağ toprağı'ydı Çiftçi Ramazan'ın.
Onun yıllardır sessiz sedasız, onca meşakkatle ve değerinin ne olduğunu kendisinin dışındakilerin pek bilemediği Pembe Domata'larının, binlerce insan tarafından yeniden 'değerli' bulunması hafiften de olsa 'gururlandırdığı'nı belli edercesine,yetiştirdiklerini ballandıra ballandıra anlattı, Tepeden elma,ayva,ceviz,armut ağaçlarını zetinliklerini gösterdi yemyeşil, uçsuz bucaksız topraklarındaki...
Kuraklık yüzünden Domates yerine yetiştirme denemesine girişip te çok gelişkin Diyarbakır karpuzlarını, birkaç mahsul kaldırdığı kavunlarını anlattı.Yapacaklarınıysa bir çocuk neşesiyle sıraladı...
O bize biz o'na iyi ürün diledik.
Zeytinlerinden aldık, zeytinyağlarından da...
En önemlisi ise, yeniden sağlıkla görüşebilmekti.

6 Nisan 2009 Pazartesi

2009 PEMBELERİNDE İLK BASAMAKLAR...

Saksıda Pembe domates deneyimimin ÜÇÜNCÜ YILI, inanamıyorum.
Yıllar önce bir sinema filminden yola çıkarak hayalini kurup, Küba'daki 'BalkonTarımı Devrimi'ile iyice heveslendiğim 'SAKSI TARIMI'nda duyduğum keyfi,hoyrat ticari yetiştiriciliğe,önü alınmaz hormonlu üretime başkaldırıyı ve bu nedenle de, Sevgili Avniye Tansuğ'un deyimiyle Pembe Domates Ağı'nın 2 bine yakın üyesiyle koskoca bir' akraba' zenginliğine sahip olma mutluluğuyla birleştiriyorum.
'Geçmişteki iki yılın ürünlerinden haber ver' derseniz, işte orada biraz duraksar çoğu Pembe Domatesçinin gerisine düştüğümü kabul etme 'tevazu'unu da göstermeden geçemem.
İlk yıl,Şadan arkadaşımdan aldığım tohumlardan yaşadığımız vahşi kuraklığa karşın az da olsa pembe domateslerimin tohumlarını geçen yıl Akhisar pembeleriyle ve Şile tohumlarıyla çok zenginleştirip bol miktarda fide dağıtmış olsam da,önceki yıldan daha az,sağlıklı pembe elde edişim burukluk yaşatmadı değil.
DÖKÜLEN ÇİÇEKLER,ALTLARI KARARAN MEYVELER...
Yemyeşil, sağlık fişkıran fideler ne oldu da çiçek aşamasında döküm döküm döküldüler,meyveye ulaşanlar da hastalanıp alttan karararak başka türlü bir hüzne yolaçtılar.
Geçen yılın tek avuntusu, komşularıma verdiğim fidelerden Sinan beyin ürünlerinden torba dolusu pembeleri görmek oldu ve tabii yemek afiyetle...
...VE ÜÇÜNCÜ DENEYİM...
Az sayıda da olsa,kendi pembelerimden ve komşununkilerden tohum alıp kuruttum. Bu kez, daha az sayıda ama daha emin olarak saksıda pembe domates yetiştirme deneyiminin üçüncüsü için kolları sıvadım.
Bahçe işlerinde 'maharetli' Bekir'in görüşünü ve önerisini daha öne çıkararak bu yılki tohum çimlendirme işine 11 mart'ta başladık.
Bekir dedi ki; Geçen yıl tohumları fazla korunaklı ortamda, evin içinde,büyüyecekleri doğal ortamdan uzak, fazla özen göstererek çimlendirdiniz, sesimi pek çıkarmadım.
Bu kez, tohumları dışarda ama soğuk,kırağı,rüzgardan koruyarak çimlendirelim.
Biz de tohumları genişçe bir saksının içinde ince bir toprak tabakasının altına yatırıp bahçenin kuytu bir köşesinde yerleştirdik.
Gündüz bol sulayıp güneşin altında tuttuk, akşam olunca üzerini naylonla örttük.Bu süreçte İstanbul'da hava iyice soğuyup,gece don noktasına bile ulaştı ama biz korunaklu köşeye ve naylon örtüye güvendik.
Çok uzun bir süre hiç bir kıpırdanma olmayınca, bu yıl baştan çuvalladığımızı düşünüp guruba yazmadım değil.
Tam bu aşamada,29 mart günü tohumlar kaygımı duymuş gibi güneşin cilvesine dayanamayıp filizleriyle yeryüzüne 'merhaba' dediler. Doğanın muhteşemliğine bir kez daha hayran kaldım.
ADETA FIŞKIRDILAR...
1-2...derken birkaç gün içinde fışkırıcasına çoğaldı narin fideciklerin çimleri.
Sevgili Nalan hanımdan bu yılki Armada buluşmasında aldığım KONYAR ÇİFTLİĞİ'nin tohumlarının fideleri benimkilerden daha güçlü gövdeli, daha iri çift yapraklı...Bu ayırımı görmek bile ilginç deneyim benim için.
Tohumların çimlenme sürecinin ev içindekinden daha uzun olması bahçıvan Bekir'e göre hiç önemli değil, aksine fidelerin güç kazanması ve domateslerin dış koşullara dayanıklı olması için gerekli bile...
TOPRAK VE SAKSI KOŞULLARI....
Toprağımız iyi yanmış koyun gübresi ile desteklenmiş orman toprağı... Kanlıca'da,deniz kenarındaki, saksı ve bitki satan işletmeden aldım güvenerek.
Fışkıran çimleri, fide aşamasında küçük kaplara bölüştürüp güçlendirecek sonrada İKEA'dan alacağım derin saklama kaplarına dikeceğim.
Geçen yılki,Bauhaus'tan aldığım,dikdörtken uzun saksıların derinliğinin az olduğunu düşünerek bu yıl derinliğe özellikle dikkat edeceğim.